Ana içeriğe atla

PANDEMİ: TOPLUMSAL VE BİREYSEL SARSINTI


                                                                                                            (29 Mayıs 2020)



PANDEMİ: TOPLUMSAL VE BİREYSEL SARSINTI

Bir ülkede meydana gelen bir afet sadece o bölgeyi ve o ülke insanlarını değil, aslında dolaylı olarak tüm dünyayı etkisi altına almaktadır. Çin’in Wuhan Şehrinde başlayan ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yeni bir hastalık olarak sınıflandırılarak, 30 Ocak 2020'de  Covid -19 salgınının “ Uluslararası Öneme Sahip bir Halk Sağlığı Acil Durumu oluşturduğunu ilan etti.

11 Mart 2020'de Covid-19 bir pandemi olarak tüm dünyada kategorizasyonu kabul edildi. Çin’in sınır kapılarını kapatmaması ve seyahatleri engellememesi nedeniyle diğer ülkelere de sıçramasının önüne geçilemedi. Bu salgının ülkeler arası seyahat ile bulaşıcılığı ülkeden ülkeye yayıldı. (Ülkeler ekonomik ve politik kaygıları nedeniyle pandeminin başlangıcını ve önemini yeterince ciddiye almayarak, ülkelerinde de bu virüsün hızla yayılmasına neden oldu).

Yaşadığımız salgın nedeniyle virüsün bulaşıcı olma riski ve şekli, hastaneye yatış dönemi, yoğun bakım ve entübasyon, ölüm riski gibi nedenlerden dolayı kişisel koruyuculuk ön plana çıktı ve bu tedbirlerle önce birey daha sonra da toplumun korunması hedeflendi. Yapılan 7/24 TV programları ve sosyal medya yayınları aracılığı ile halka anlatılan bu koruyucu tedbirlerin kalıcılığını sağlayabilmek adına kişisel hijyen (el yıkama, maske kullanımı), izolasyon (evde kal), AVM ve restoran gibi hizmet verilen mekanların devlet eliyle kapatılması, hafta sonları başta olmak üzere sokağa çıkma yasağının getirilmesi gibi koruyucu tedbirler bireyin önce evine, daha sonra da içine kapanmasına neden oldu.

Pandeminin başlangıcı ile birlikte sosyal medyada ilginç paylaşım zincirleri oluştu.  Milletimizin genlerinden dolayı bu virüsten etkilenmeyeceğini ya da bazı ülke gen frekanslarının bu pandemiye daha az dayanabildiğine dair sosyal medya paylaşımları oldu. Ülke sınırları içerinde pandeminin hızla yayılmaya başladığının bireyler tarafından fark edilmesiyle birlikte Covid-19 içerikli espri yapan, hatta dalga geçen video ve fotoğraflar paylaşılmaya başlandı. Tehlikenin farkındalığı arttıkça Whatsapp gruplarının sayısında ve yapılan traji-komik espriler içeren görsellerde artışlar oldu. Pandeminin pik noktası yaşandıktan sonra hastalıktan iyileşenlerin arttığı, ölüm oranlarının azalmaya başladığı haftalarda bu tür esprileri içeren video ve fotoğraf paylaşımları azalmaya başladı. Pandeminin 8. haftasında ilginç şekilde sosyal medya iletişim ağlarındaki paylaşım sayısında büyük oranda düşüş görüldü genel bir sessizlik hakimiyeti ortaya çıktı. Paylaşımların azalarak sessizliğe bürünmesinin  nedeni kişilerin korku-endişe dozunu kontrol altında tutabilmek için yok sayma ya da  durumu kabullenerek  korunma veya kaçınma  davranışları içerisinde bulunmalarına neden oldu.

Kişiler uzaktaki yakınlarıyla ve aile fertleriyle internet üzerinden görüntülü iletişim yolunu tercih etmeye başladı. Sevdiklerini kaybetme korkusu ön plana çıktı. Birbirine sarılamayan, tokalaşmayan, temas edemeyen bir toplum haline dönüşürken bir o kadar da temizlik alışkanlıklarının vurgulanması nedeniyle birçok kişi obsesif bir şekilde hijyen arayışına girdi. Eve girer girmez duş alan, üstünden çıkardığı kıyafetleri yıkanmak üzere çamaşır makinasına atan, ellerini daha sık yıkayan, ardından kolonya ya da dezenfektan kullanan, marketten alınan paketli gıdaları sabun vb. temizlik ürünleriyle yıkayan süper hijyenciler oluştu. Yüzünde maske izi taşıyan bireyler, birbirinden uzaklaşan aile fertleri, ufak bir temastan bile korkan bir toplumun parçası  oldu. Korkan, korktukça yalnızlaşan bireyler…

Kapitalist sistemin getirdiği daha fazlasına sahip olma arzusunun içinde kaybolmuşken, mutluluğu haz peşinde koşarak arayanlar, pandeminin tetiklediği korku dönemiyle birlikte “anlam” duvarına çarpmış oldular. Sokrates “Hayatının her gününü sanki son gününmüş gibi yaşarsan ölümden de korkmazsın” demiştir. Sokrates hazdan ziyade erdeme önem vermiştir. Haz peşinde olmamış, anlamın peşinden gitmiştir. Bir anda kapitalizmin eseri olan “tüketim hazzı”nı pandemi kabusuyla kaybeden birey, korku denizinde yüzmeye başlayınca kendi ile yüzleşmek, kendiyle tanışmak zorunda kaldı. Yüzleşmeden başarı ile çıkanlar için bu dönem verimlilik adına kuluçka dönemi olurken, sadece zamanın akmasını bekleyenler için sadece bir karantina döneminden ibaret olarak kaldı. Akıl, ilim, teknoloji, kişisel hırslar ve kompleksler toplumda güç dengesini değiştiriyor ve değiştirmeye de devam edecek. Üzerinde yaşadığımız canlı küre, doğal dengeler bozulunca zaman zaman ciddi hamleler yaparak bir nevi düzeni tekrar sağlamaya çalışıyor.

Pandemi tüm dünyada maalesef fakirin daha da fakir olmasına neden oldu. Sürecin öncesinde veya başlamasıyla birlikte işsiz kalan ya da iş yerlerini kapatmak zorunda kalanlar için daha zorlu bir dönem oldu. Ülkemizde belediyeler “askıda fatura” uygulaması gibi halkın birbirine destek olabileceği kampanyaları başlattı. Hükümet ise işsiz kalanlara işsizlik maaşı uygulaması ve ekonomik destek paketleriyle ile ekonomiyi canlandırmaya çalıştı. Sağlık hizmetlerine ulaşım dünya devletlerinde farklı imkan ve sigorta sistemleri ile sağlanırken, ülkemizde SGK ile sağlanmış ve eşit sağlık hizmetine ulaşım sağlanmıştır.

Risk toplumu kuramını ortaya atan Ulrich Beck, Batı sosyolojisi ve toplumlarının kavranmasında risk toplumu kuramının anahtar rol oynayacağı düşünmüştür. Beck’in risk toplumu olarak tanımını yaptığı süreç kapitalizmin kendisi gibidir.
Peki risk nedir? Şans ya da tehlikeyle aynı şey olmayan risk gelecekteki olasılıklar düşünülerek etkin biçimde değerlendirilen tehlikeleri ifade etmektedir (Giddens, 2000: 37; Yıldırım, 2000: 85). Risk, geleceğini kendisi belirlemek isteyen bir toplumu harekete geçirici bir dinamiktir.

         Risk kavramı, temelde kontrol etme özellikle de geleceği kontrol etme fikriyle birlikte biçimlenmiştir (Giddens, 1999: 27). Günümüz koşullarında risk kavramı genel olarak modernizasyon sürecinin yol açtığı tehditlerle sistematik olarak karşı karşıya kalma olarak tanımlanmaktadır (Beck, 1992; Eşkinat, 1998: 88). Risk toplumunun temel dürtüsü “korku”dur. Bırakın geleceği, şimdiki zamanı bile kontrol edemeyen işini kaybetmiş kredi kartı ödemelerinin sarmalında kaybolmuş birey, sağlığı için riske girmemek “% 0” risk ihtimaline yaklaşmak için evden dışarı çıkamayan, internetten alışveriş yapan, gün geçtikçe kas kitlesi azalan, yağ kitlesi gittikçe artarak obezite kavramına yaklaşan, bir kutuya dönüşmüş evinde hapsolmuş risk toplumunun parçası haline gelmiştir. Özellikle covid nedeniyle hastaneye yatmış, tedavi olup şifahen taburcu olmuş veya vefat etmiş aile fertleri olan bireylerin bu süreçten daha da zorlanarak çıkacakları aşikardır.

            Şu an için dünyada; Covid-19’dan etkilenen onaylanmış vaka sayısı 5,8 milyondur,  2,4 milyon kişi iyileşmiş, 360 bin kişi maalesef kaybedilmiştir. Gelecek bize neler getirecek? Bu pandemi dönemi elbet bir gün geçecek. Dünya nasıl olacak? Biz nerede hata yaptık? Neleri düzeltebiliriz? gibi sorular sormak ve rehabilite etmek yerine pasif izleyiciler mi olacağız?  Kapitalist sistemin yerine alternatif bulabilecek miyiz? Ya da sosyal devlet, tam rekabeti sağlayan devlette, kontrollü piyasa ekonomisini uygulayan devlette bu sistem daha iyi devam edebilir mi?

            Covid-19 salgını ile birlikte geleceği kontrol edememe ihtimali öncelikle bireyin dolayısıyla da toplumunda psikolojisini bozdu. Evden çalışmak durumunda olan (home-ofis)  ya da işsiz kalmış ve 24 saati bir arada yaşamak zorunda kalan aile fertleri arasında kadına karşı şiddet %30 oranında arttı. Pandemi sonrasında boşanma davalarının sayısının artması öngörülemeyen bir ihtimal değil. Ayrıca bireysel alan ve kişiye özel zaman aralığının daralması ve içe içe yaşamış olmaktan kaynaklanan birlikte yaşamın getirdiği bağımlılık artacaktır. Diğer yandan doğum oranında olası bir değişim de öngörülebilir. 2020 yılı sonunda TUİK verileri bu değişimi elbette tespit edecektir.

Covid-19 salgını ile 17. yy.’da Avrupa'da başlayan ve tüm dünyayı etkisi altına alan, yaşam ve örgütlenme biçimini değiştiren, kimine göre sanayi devrimi, kimine göre kapitalizm, kimine göre modernizm olarak adlandırılan dönemin sancılı bir şekilde bitmesine ve yeni bir dönemin acılı doğumuna mı tanıklık ediyoruz? Bu pandemi ardından dünyada ulus devletlerin ekonomileri plan dışı olan sağlık harcamaları nedeniyle ne kadarlık ekonomik yük altında ezilecek? İthalat ve ihracat ilişkileri nasıl etkilenecek? Sağlık turizmi parlayan bir yıldız olarak yeni ekonomik kalkınma planında yerini alacak mı?  

Ülkelerin ekonomik etkilenmelerinin orta ve uzun vadedeki sonuçlarını tahmin edebilmek için, 1929 Dünya Ekonomik Bunalımının etki mekanizmalarını gözden geçirmeliyiz. Dünya Ekonomik Bunalımı, 1929'da başlayan ve 1930'lu yıllar boyunca devam eden Kuzey Amerika ve Avrupa 'yı merkez almasına rağmen, özellikle de diğer sanayileşmiş ülkelerde yıkıcı etkiler yaratmış olan buhran dönemidir. Büyük bunalım en çok sanayileşmiş şehirleri vurmuş, bu kentlerde bir işsizler ve evsizler ordusu yaratmıştır. Bunalımdan etkilenen birçok ülkede inşaat faaliyetleri durmuş (pandemi nedeniyle günümüzde de gözlenmektedir.); tarımla uğraşan kişilerin gelirlerindeki %40-60 azalma, çiftçileri ve kırsal bölge nüfusunu olumsuz yönde etkilemiştir. Ayrıca büyük bunalımın farklı ülkelerdeki etkileri farklı tarihlerde sona ermiştir (günümüzde de pandeminin başlayış ve bitiş tarihleri, etkilerinin yansımaları ülkeden ülkeye izledikleri politikaya ve pandemi öncesi ekonomik durumlara göre değişkenlik göstermektedir.)

           1929 bunalımı dünyada 50 milyon insanın işsiz kalmasına, yeryüzündeki toplam üretimin %42, dünya ticaretinin de %65 oranında azalmasına neden olmuştur. 1929 yılına kadar dünyada oluşan diğer krizlere bakıldığında dünya ticaretinin en fazla %7 oranında düştüğü düşünülürse 1929 bunalımının ne derece etkili olduğu görülebilir. Pandeminin başlaması ile birlikte birçok küçük işletme kapanmış ve istihdam ettikleri bireyler işsiz kalmıştır. İş ve İşçi Bulma Kurumu’na iş başvurusu yapan bireylerin sayısı artmıştır. Türkiye’de sayıları 4,3 milyon olan işsiz sayısına, salgın nedeniyle 3,2 milyon yeni işsiz eklenebilir.(www.dw.com/tr).

 “Kara Perşembe” olarak anılan 24 Ekim 1929 Perşembe günü borsanın dibe vurması ve bu süreçte 4.000 kadar bankanın iflası ile binlerce insanın mal varlığı yok olmuştur. Piyasadaki para bir anda yok olduğu için insanlar ihtiyaçlarını karşılamada takas yoluna giderek bir nevi değiş-tokuş ekonomisine geri dönmüşlerdir. İnsanlar maddi varlıklarıyla beraber sosyal konumlarını ve ruh sağlıklarını da kaybetmişlerdir. Bunalımın etkileri II. Dünya Savaşı’na kadar yaklaşık 10 yıl kadar devam etmiştir. Amerikan halkı bu ekonomik buhranın faturasını Hoover’a kesmiş ve Hoover başkanlığı kaybederek, onun yerine adını verdiği programla ekonomik sistemde köklü değişiklikler vadeden Roosevelt seçilmiştir. Roosvelt’in “New Deal” programına bakıldığında çok da başarılı bir program olmadığı, devletin ekonomideki payının artmadığı, yetersiz düzeyde olan yatırımların ve devlet harcamalarının ekonomiyi canlandırmaya yetmediği görülmüştür.

1929 bunalımının Türkiye'ye etkilerine bakıldığında; Türkiye, kalkınmasını sağlayabilmek için ihracat ve ithalatını artırmak zorundaydı, Türkiye Cumhuriyeti bunu sağlayabilmek için çeşitli politikalar izledi. Türkiye 1933 'de dış ödemelerde uygulamasına başlanan kliring ve takas sistemini uyguladı. Kliring sistemi malını alanın, malını alma ilkesine dayanır. Türk hükümeti mümkün olduğu kadar bütün ülkelerle kliring ve takas anlaşması yapmaya çaba harcadı ve Türkiye ile ticaret ve ödeme anlaşması yapan ülkelerden ithalata öncelik tanıdı. Ayrıca ihraç mallarının standardizasyonuna önem verilerek, ihraç mallarında kalite kontrolüne gidildi. (Wikipedia)
1929 bunalımı A.B.D.’de başladı ama bütün dünyayı sarsan ikinci dünya savaşının başlamasına neden olan domino etkisinin başlangıcı oldu. İkinci dünya savaşında milyonlarca insan yok olmuş fakat bugün kullandığımız teknolojik gelişmeleri de tetikledi.  Uzay ve evreni keşfe başlamamıza neden oldu. Belki önümüzdeki birkaç yüzyıl sonra,  evrende yeni, güzel gezegenlerde insanlığın ebedi var olmasını sağlayacağız.

Günümüzde bir ekonomik buhran ile tekrar karşılaşmamak için, özellikle tarım politikalarında, etkin ve verimli bir şekilde üretim stratejisi yapılmalı topraktan sanayiye doğru bir algoritma şeması çizilmelidir. Bölgesel verimlilik planlaması ve tohumculuk stratejileri ile bir sezonda birkaç ürün ekilerek daha fazla verim elde edilecek şekilde tarım politikası izlenmelidir.  Örneğin; pamuk ekimi, çırçır fabrikalarının, dokuma ve dikim tezgahlarının tekrar çalışması ziraat mühendisi, moda tasarımcıları gibi birçok profesyonel meslekle planlanarak hem üretim hem de istihdam arttırılmış olacaktır. Ülkeler kendi iç üretimlerini arttırarak, halkının ihtiyaçlarının ancak fazlasını ihraç edecektir. Kısaca tüm tüketim ürünlerini üretmek ve fazlasını da ihraç etmeye çalışmalıyız. Yazılım teknolojilerinin ve sanal dünyanın fırsatlarından faydalanmalıyız.
    
 Virüsle karşılaşsın ya da karşılaşmasın toplumların izolasyon nedeniyle uzun süreli evlerinde hareketsiz kalması, beden kütle endeksinin artmasına, bulaşıcı olmayan kronik hastalıkların semptomlarında artışa neden olduğu için sağlık profesyonellerine oldukça görev düşeceği aşikardır. Bu virüsle karşılaşıldığı için doğrudan ya da dolaylı olarak, kalıcı sağlık sorunları nedeniyle rehabilitasyon merkezlerine ihtiyaç artacaktır. Bireyin ve toplumun bedensel ve ruhsal rehabilitasyonu için nasıl fizyoterapistlere, diyetisyenlere, psikologlara ve hekimlere ihtiyaç varsa; toplumun uğradığı hasarı tespit etmek ve uygun sosyal politikaların belirlenmesinde ve rehabilite edilmesi için sosyologlara, bozulan aile yapısı ve iletişim problemleri için aile danışmanlarına, arabulucu avukatlara ve alanında uzman sağlık profesyonellerine ihtiyaç vardır. 

Pandeminin toplum üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek ve ileride yaşanabilecek yeni pandemilere ve sosyolojik sonuçlarına karşı, farklı meslek gruplarının bir plan dahilinde işbirliği içinde çalışmaları büyük önem taşımaktadır. Hiçbir birey, hiçbir toplum, hiçbir ekonomi, hiçbir  üretim politikası, hiçbir eğitim ve sağlık sistemi eskisi gibi olmayacaktır.  
  
                                                                                                            İlknur OLÇA ERDEN









Yorumlar

  1. Casino Table Games - No Rules No BS
    No rules 토토 배당 on table games is a bit of an 태평양 먹튀 odd, even if it's a fact, and 솔레어 you 인터넷 바카라 will have to pick your side. There are some av 보는 곳 variations of poker, such as Blackjack,

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

FİZYOTERAPİ MESLEĞİ HAKKINDA

Fizyoterapist  :Sağlıklı bireyin yaralanmasının önlenmesinde/sağlık durumunun devamlılığının korunmasında,yaşam kalitesinin ve süresinin uzatılmasında önleyici ve koruyucu rehabilitasyonu sağlayan;her türlü yaralanma yada hastalık sonrasında ortaya çıkan hareket bozukluklarında,yaşlılıkta ağrı ve fonksiyon bozukluklarında,fizyoterapiye özel değerlendirme ve tedavi yöntemlerini planlayan ve uygulayan,sağlık ve yaşam kalitesini arttıran uzman sağlık çalışanıdır.   Fizyoterapi mesleğinin   tarihçesi modern anlamda 19 y.y.'da İngiltere ve ABD'de,poliomyelit hastalığı ve I. Dünya Savaşı sonrasında başlamıştır. Dünyada yaklaşık 100 yıllık ,ülkemizde de 50 yıllık bir geçmişi vardır. Türkiye’de fizyoterapistlik mesleği, ilk kez Hacettepe Üniversitesi’nde başlamıştır. Onursal Rektör Prof. Dr. İhsan Doğramacı tarafından (Hacettepe Tıp Fakültesinden önce kurulmuştur. ) Hacettepe Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu’nun 1961 yılında kurulması ile

FİZYOTERAPİ MESLEĞİ HAKKINDA

Sevgili üniversite adayları Büyük emeklerle hazırlandığınız üniversiteye giriş sınav sonucunuz artık elinizde... Hepinizi gösterdiğiniz başarı ve sabırla çalışma azminizden dolayı kutluyoruz. Umuyoruz ki gün gelecek aynı azimle çalışarak hayal ettiğiniz hedeflerinize ulaşmış bulacaksınız kendinizi. Bazen bu yol hiç ummadığınız bir yol da olsa... Heryıl sayısı hızla artan fizyoterapistler, bu yıl 67 üniversitede yetiştirilecekler. Size bu konuda bir kılavuz olabilmesi amacıyla hazırladığımız üniversitelerin fizyoterapi ve rehabilitasyon bilgilerini vermek istiyoruz. Köklü, öğretim elemanı kadrosu yüksek ve deneyimli, bünyesinde hastanesi ve staj olanakları bulunan bölümlerimizi tercih etmenizi tavsiye ediyoruz. Bu bölümlerin web sayfalarını mutlaka inceleyin. Yolunuz açık, başarılarınız daim olsun. Fizyoterapist   :Sağlıklı bireyin yaralanmasının önlenmesinde/sağlık durumunun devamlılığının korunmasında,yaşam kalitesinin ve süresinin uzatılmasında önleyici ve koru