COVİD-19 GÜNLÜKLERİ-2
Kızımla
birlikte gözlemdeyken saat 23.28’de 312’li bir numara (şehir içi hat)
tarafından arandım. “İlknur hnm. Covid +’siniz. Yasal süreç başlamış
bulunmaktadır. Hastaneye gitmeniz gerekmektedir. Ya biz sizi alacağız ya da siz
hastaneye gitmelisiniz” denildi. Bende zaten hastanede olduğumu söyleyince yetişkin
acile başvurmam gerektiğini ifade ettiler.
Ben
de en kısa sürede yetişkin acile geçeceğimi ifade ettim ve kızımın ihtiyaçlarını
karşıladıktan sonra ivedilikle yetişkin acile geçişimi yaptım. Acile gittiğimde
beni gözleme aldılar. Orada yatan hastaların hepsi Covid-19 pozitif çıkmış
hastalar idi. Yan tarafımda bir bayan yatıyordu ve durmadan kesikli, kuru ve
sık tekrarlayan öksürükleri vardı ben diğer hastalarla kendimi
karşılaştırdığımda çok daha iyi tabloda olduğumu düşündüm. Ben de herhangi bir
semptom yoktu. Psikolojik açıdan kriz durumunu yaşıyordum yani olayı
algılamakta yer ve zaman kavramında oryante olmakta zorlanıyordum. Doktorun hikayemi
almasından sonra tansiyon- nabız- satürasyon takibi genç bir hemşire tarafından
yapıldı.
Saatler
ilerliyordu ben yetişkin acildeydim ve kızım çocuk acil de yalnız kalmıştı. Eşimde
halsiz olduğu için, onu saat 22.00 civarı eve göndermiştim eşimi arayarak
tekrar kızımın yanına çocuk acile gitmesini istedim. Evimizin hastaneye çok
yakın olması avantajımıza olmuştu. Kızıma da PCR ve kan testlerinin
yapılmasından sonra taburcu edildi. Eşim ile birlikte eve doğru geçmeden evvel çantamı
onlardan telim aldım. Çantamda bulunan, powerbank ile kendi telefonunu şarj ederken kızım
yanında götürmüştü. % 9 şarjlı sabaha
kadar idare etmek durumunda kaldım ve bu durum beni iyice germişti. Saatler ilerlerken yarı uyanık yarı uykulu halde
Enfeksiyon hastalıkları uzmanının konsültasyona geldiğini fark ettim. Çekilen tomografinin
değerlendirmesinde; akciğerimin alt loblarında buzlu cam görüntüsünün minimal
seviyede, var yok arasında olduğunu öğrendim. Kullanacağım ilacın doz
ayarlanması ile taburculuğum ise sabah 05.00'te gerçekleşti.
Sabah
05.00 'te eve geldikten sonra bir duş aldım ve ıslak saçlarla uyuyakalmışım saat
09.00'da cep telefonumun acı acı çalmasıyla uyandım. Başımdaki ağrı tarif
edilemeyecek şekildeydi. Yani ağrı kafatasımın her tarafını çevreliyordu bir
baskı ile birlikte karışık hissettiğim bir ağrıdı. Ağrı skalsı üzerinde şiddetini
10 olarak tanımlayabilirim. Ağrının şiddeti ve şekli, algılamanızı ve
anlamanızı da etkiliyordu. maalesef arayan kişiyi İl Sağlık Müdürlüğünden
olduğunu hayal meyal hatırlıyorum. Son iki
günde kimlerle görüştüğümü sordu. Ben de iş yerine gittiğimi söyleyebildim.
Oysa iki gün içerisinde birkaç arkadaşlarımla görüşmüştüm. O an aklıma gelmedi.
Şimdi düşünüyorum da o kriz anında, o hissettiğim ağrıyla, uykusuzlukla ve çalan
telefonla uyanmamın verdiği şaşkınlık nedeniyle düşünemediğimin farkına varıyorum.
Aklıma gelir gelmez görüştüğüm arkadaşlarımla telefon bağlantısı içerisine
geçtim. Bu arada arkadaşlarımdan birinin
verdiği tepkiyi hayatım boyunca unutamayacağım. beni suçlar tarzda konuştu. Tabii
ki onu da anlıyorum ama kriz durumu ile karşılaşmış, akut bir durumda ve sağlık
durumunda herhangi bir semptomu olmayan, kendimi iyi hisseden biri olarak beni bu testin pozitif
çıkmasından dolayı suçladı. Ya da bana öyle hissettirdi. Bu beni çok üzdü. Bu
tür ani gelişen kriz durumlarında, bireyler ile konuşurken kullandığımız
kelimeler, ses tonumuza gerçekten çok dikkat etmeliyiz. Zaten kriz içindeki
kişi, kendini yerdemi göktemi olduğunu bilemiyor ve bu sorunla nasıl mücadele edebileceğini
zaten çözebilmiş durumda da değil.
Son
iki gün içinde görüştüğüm arkadaşlarımla tek tek telefonla bağlantı kurdum hepsi
sağ olsun bana desteklerini ilettiler bir ihtiyacımın olup olmamasını sordular
ve seslerindeki tonlama, kullandıkları kelimelerden onların samimiyetine canı
gönülden inanmamı sağladı. 3 Temmuz'da 60 kişi tarafından aranmışım. Üşenmedim ve
tek tek telefon rehberimden saydım.
10.00 gibi kahvaltıyı hazırlamaya akıl
edebildim eşim çok halsizdi ve yüzü biraz kızarmıştı. ateşini ölçtüğümde de
ateşinin 38,5 derece olduğunu gördüm. Kahvaltıyı yaptıktan sonra kendisine çift
tablet ateş düşürücü verdim. Aynı zamanda da covid-19'a karşı kullanılan ve hastane
tarafından verilen tabletleri de bol suyla içtik. Telefonlarımız hiç durmadan aranıyordu.
özellikle 3 Temmuz günü, devletimizin gerçekten bir baba gibi olduğunu
hissettim. Büyüklerimiz hep derler ya, devlet bir babadır. Allah zeval vermesin
gerçekten, bu yaşımıza kadar vergilerimiz ödedik, vatandaşlık görevlerimizi
yaptık ve haklarımızı kullandık. Allah devletimizi başımızdan eksik etmesin. Gerek filyasyon ekibi, gerek ilk sağlık ve ilçe sağlık müdürlükleri olsun
Aile hekimimiz olsun sağlık alanındaki bürokraside yer alan her kurumdan arandık. Düzenli ve sistemli bir şekilde
iletişime geçildi bizlerle. Semptomlarımıza kadar takip edildik. Bu süreç
içerisinde aile hekimimiz ile telefonla iletişime geçebileceğimizi,
semptomlarda herhangi bir değişiklik olduğunda bilgi vermemiz gerektiğini açık ve
samimi bir dille bize iletti. Günlük olarak bizi aile hekimi de hep aradı. Bu arada eşimin ateşi yaklaşık olarak her 3,5-4
saatte bir yukarıya doğru çıkış eğiliminde ve agresif seyreden bir ateş. Hayatın boyunca bu şekilde seyreden ateş
görmedim. Ateş düşürücü verdikten sonra
bile 38,5’dan 37,5 dereceye anca düşebiliyordu.
Defalarca duş alarak ateşi kontrol edebildik. Ateşi yükseldiği zaman, nabzı
yükseliyor, solunum frekansı da artıyordu. Arada tek tük kuru öksürükleri
oluyordu. ateş düştüğü zaman oldukça olumlu bakış açısına sahip olan eşim ve
ateş yükseldiğinde, huyu değişiyordu. Sinirli,
olumsuz düşünen ve gergin bir insanı dönüşüyordu.
ve... devamı yarın. yoruldum. ;)
Yorumlar
Yorum Gönder